Aşkı Kucaklamanın Akıbeti
Susadım züleyhâ şu Fırat’ı içip geleyim mi?
Üşüdüm züleyhâ şu takvayı giyip geleyim mi?
Yoruldum züleyhâ şu hayatı vurup geleyim mi?
Şaşırdım züleyhâ şu kalbi köpeklere atıp geleyim mi?
Azaldım züleyhâ şu dünyaya selamımı kesip geleyim mi?
Bunu saymadım züleyha yine beklerim
Celal Demir
Bir aşka duçar olanı bekleyen yol çok zahmetli ve fırtınalıdır. Ruh iklimine durgunluk ve sükûnet verse de… Aşkın kendine özgü bir seyri- sülük tariki vardır. Bu seyri-sülük, hem uzun hem kısa, hem acı hem tatlı, hem sürur hem hüzün doludur. Hududu, ucu bucağı olmayan bir okyanusta yol almak demektir aşk. Ona gitmek için korkmadan aşk denizine dalmalısın, o denizde kaybolmalısın… Bu tarif çelişkili gibi görünse de aşkın karmaşık ve tanımlanamaz olduğunun bir neticesidir. Aşk için bir tarif vermek beyhude bir çabadır. Aşkı, kil-u kal ile ifade etmeye çalışmak suda resim çizmek gibidir aslında. Nice destanlar, divanlar, kitaplar ve kaideler kaleme alınmış ama nafile… Aşk, hanesine aldığı her kişiyi uçsuz bucaksız bir yara ile salıverir. Envai çeşit eziyet libaslarını giydirip sokağa hediye eder. Hatıra defterine gözyaşlarını iğneleyip sahibinin eline tutuşturur. Garip bir saadet veya rezalettir aşk…
Üç harflik bu kelime seyidinin iç dünyasına kendini hapseder. İçten içe onu kemirip bitirmeye çalışır. Amma Kader’in tecellisi mi bilinmez. Hemen hemen her insanın rüyalarını, hayallerini süsler bu aşk denilen şey… Hangi okyanusa açılacağını bilmeden kendini bir ırmağın sularına bırakan seyyah gibi divane bir hala çevirir sahibini…
Aslında aynı zamanda yaratılış mayamız ve sebebimizdir aşk.. Bizi sevgiliye ulaştıran yegâne yoldur ki ona talip olanlar hiçbir zaman eksilmemiş; daima çoğalmıştır. Nice âşkılar bu yolda meşk eylemişlerdir. Mevlana’yı döndüren aşktır. İbn Arabi’yi gezdiren yine aşktır. Mecnunu çöllere düşüren de aşktır. Aşk, onların kusursuz her cümlesi haline gelmiş adeta… Âşık nice merhaleleri kat ederek ulaşır aşka. İlk başta gönlünü kötü sıfatlardan arındırmalı. Bağlılıklarından, nefsinin isteklerinden sıyırıp kalp hanesini aşka hazır etmelidir ki, aşk geldiğinde içeri girebilsin. Hakikaten bu kadar karmaşık olsa da, aşka giden yollar hep yolcusunu bulmuştur. Tabi yol ve yolcu birbirinden ayrılmaz iki unsurdur. Bu yol insanın iç dünyasını değiştiren, dönüştüren bir yoldur ki, nihayetinde kazanılacak mükâfat da zahmeti oranında büyüktür. Gerçek aşk, geçici heveslere hiçbir zaman yol vermez. Gerçek ve sahte, aşkın nihayetinde kendini ortaya çıkartır her zaman… Bu yolda kendi azığını yanına almak gibi bir şansınız da yoktur. Bu yolda şuurun karanlık bölgelerinden yükselen çığlıkları susturma şansınız da… Aşk, çığlıklara inkilap edip kendi kanunlarını icra etmeye başlar.
İnsan aşk ateşiyle yanar ve nihayetinde aşk makamına ehil olur. İnsan neyin peşinde çaba harcıyorsa biraz odur. Arayıp bulmaya çalıştığı, mecalsizce kanat çırptığı şeyin bir parçasıdır insan.. Eğer zulmün peşindeyse zalim, aşkın peşindeyse âşıktır. kendi varlığını hergün biraz daha kusursuz görmeye aşina bir insan aslında kusurlu biri olduğunun bir kanıtıdır haylulesi. Bir arayışın, bir gerçeğin, bir hedefin ve elbette bir aşkın peşindeyse insan, aşkı perçeminden tutmuştur demektir. Aşkın peşinde olmak yolda olmak demektir. Bu yoldan kimler geçmedi ki ? sultanlar, azizler, şahlar, evliyalar ve niceleri… Aşka müptela olanlardan biri olan Zîn,içindeki aşkı mumların erimesine benzeterek muma böyle sesleniyor :
‘’ Ey henser û hem hemnîşin û hemraz / Ey sır ve oturma arkadaşım, baş arkadaşım !
Herçendi bî sohtinê wekî min / Gerçi yanmak yönünde benim gibisin sen,
Emma ne bî gotînê wekî min / Fakat konuşmak yönünde benim gibi değilsin.
Ger sıbehtê min tê ji bî gotâ / Eğer sende benim gibi söyleseydin
Dê mîn bî xwe dîl qawi ne sohta / Benimde gönlüm fazla yanmazdı. ‘’
Kandı kırık bir güvercin, tacdin’in en yakın muhibbi, birbirine benzeyen iki gün gibi olan Mem de güle seslenerek için şunları söyler :
‘’ Ey gül! Eger tu nazenînî , / ey gül gerçi sende nazeninsin
Kengê tu jı rengê ruyê zînî / Sen nerde zin’in yüzünün rengi nerde
Hun ne jı misalê zulfe yarin / Siz yarimin zülfine benzemezsiniz.
Zîna mın jı sorgula tê geçtir / Benim Zîn’im senin kırmızı gülünden daha şendir.
Hulasa aşk: kahkahanın, neşe naralarının, süslü giysilerinin hiç eksik olmadığı bir saray odasının başköşesindeki padişah gibi amirdir kalbe. Hüznün, firakın, kaybolmanın, boğulmanın müessiridir aynı zamanda. Zaman, en çetin âşıkların bile bu iki hayatı yaşadıklarını gösterdi.
Celal Demir
Henüz yorum yapılmamış.