Rabia Kitabı Üzerine Notlar

18.12.2021
1.301
Rabia Kitabı Üzerine Notlar

Hani hayatımızda anlatılmaz yaşanır dediğimiz anlar olur ya, hani  en sevdiğinizi kaybedersiniz de   gayri iradi gözlerinizden yaşlar akar ya, hani acının bile acıdığı bir acı deriz ya…

işte   Rabia meydanını yazmak (Çevirmek) sanırım böyle bir şey olsa gerek.  Hayatımın unutulmaz zaman dilimlerinden birisiydi Rabia Meydanı yazmak. Sırtımdan aşağı ürperdiğim, gözyaşlarımı tutamadığım zamanlardı Rabia meydanını yazmak..

Doğrusu acıyı, iradeyi, davaya bağlılığı, bedel ödemeyi, fedakârlığı, samimiyeti burada öğrendim. Rabia meydanındaki her bir ayrıntı aslında müthiş bir ders verdi bana ve bize. Davaya âşık olma tefehhümünü çok bariz bir şekilde buradan öğrendim diye bilirim. Rabia meydanında olup biten her saniye ayrı bir ibret, ayrı bir ders, ayrı bir tutku, ayrı bir samimiyet ifadesidir aslında.

Geliyorsa şayet elinizden (ki gelmeli) birde Rabia meydanını davaya nasıl Aşık olunur gözüyle okuyun. Dilerseniz gelin şimdi hep beraber Mısır’ın yakın tarihine kısa bir yolculuk yapalım. Sonra da Davaya Aşık olmak nedir onu beraber görelim.

Şehit Muhammed Murisi, Mısır halkı’nın yüksek desteği ve beklentileri içinde iktidara geldi. İktidara gelir gelmez ülke içinde halka yönelik bazı  sosyal ve ekonomik politikalar geliştirirken ülke dışında da denge siyasetini gütmeye çalıştı. Halkın sevgisi ve teveccühü onun için en büyük güçtü. Mursi, Müslüman kardeşlerin ve mısır halkının hür iradesini  omuzlarına alıp mısır saraylarına taşıyordu.

Ancak  Müslümanlara kin besleyen Mısırın derin devleti, bazı ordu mensubu ve zengin tabaka  bu başarıyı tahammül etmeyip Seçilmiş cumhurbaşkanı olan Muhammed Mursi’ye  darbe yaptı. Müslüman kardeşler’in demokrasi yanlısı söylem ve eylemlerine rağmen  BEA ve Suudi Arabistan tarafından tehdit olarak algılandı ve Darbeci Es-sisi yanlısı bir tavır sergilendi ve ciddi anlamda darbecilere yüksek oranda fonlar tahsis edildi.

Sonuç olarak demokratik bir seçimle başa gelen Şehit Muhammed Mursi, 3 Temmuz 2013 tarihinde  ilan edilen darbe ile alıkonularak  darbeciler tarafında bilinmeyen bir yere götürüldü ve darbe resmen yapılmış oldu. Müslüman kardeşler ise darbe’ye red  Cuması düzenledi ve sokaklara indi.

Direniş, Sebat ve Aşk

Fırat nehrinin derin sularına karşı ‘’ Şehadet-i Ala Milad-i Ummet-in Fi Rabia Essümüd’’ (Rabia Meydanında Hayat Bulan Bir Ümmet ) kitabının sayfalarını çevirirken kendimi adeta Mısır’ın Nahda Meydanında kamp kuran halkın yanında hissediyor, orada yaşananları binlerce km uzaklıkta iliklerime kadar hissediyordum.

Kitabın satırlarını okurken kendi ölüm ilanının okur gibi titrek bir sesle okuyor, Fırat’ın derin sularlarına gözyaşlarımı salıveriyordum. Cumhuriyet muhafızları alayı önündeki direniş bana Bedir savaşını tekrar yaşatıyordu.

Cumhuriyet muhafızları alayına doğru kenetlenmiş, yekvücut olmuş insanların kendi iradelerine yapılan darbeyi lanetleme nidaları sanki beynime dokunuyor, arz ve sema sanki onların çığlıklarıyla yankılanıyordu. Muhafızlar tarafından tek tek gerçek mermilerle yere serilen bedenler sanki benim bedenim miş gibi yüreğimi acıtıyordu. Bir yandan yere serilen bedenler diğer yandan ısrarla, sebatla, imanla alayın kapısına doğru yürümeyi sürdüren yiğitler beni benden alıp uzaklara götürüyordu.

Kitabın sayfalarını çevirirken Manassa( Platform ) olaylarına götürüyor beni üstat Cemal Abdulsettar. Ne kadar da içten yazmıştı! Zaten kitap üstadın yaşadıkları ve gördüklerini ihtiva ettiği için doğrusu yaşananları yaşatıyordu insana. Doğrusu dünyanın öte ucunda bir yerde, hiç tanımadığın insanların yaşadıklarını hissetmek kardeşlik bağıyla ilgilidir sanırım. Pürdikkat dikkat kesilip gözlerimi kitaba çevirdim ve okumaya devam…

Ömrünün o durgun sularına meçhulden düşüveren  taş misali silkeliyor  darmadağın ediyor sayfalar.

Yüzlerce bedenin can verdiği,

binlercesinin ise yaralandığı ölüm durağı manassa..

Dahası, cesur yüreklerin, kahramanların, yiğitlerin er meydanıdır manassa.

‘’Defol defol ya sisi’’ sloganları arşı titretiyor, Mursi’ye muhabbet sözcükleri meydanı kaplıyordu. Müslüman kardeşlerin yiğit erleri bir bir platforma çıkıyor, halka hitap ettikten sonra keskin nişanlar tarafından vurulmasın diye eğilerek arkadan kayboluyordu. Yarışmalar, Sabır, metanet, dava ve cennet üzeri yapılan konuşumlar Meydanı coşturuyor, adeta şenlik havasına bürüyordu. Şahadet sloganları mermi seslerine karışıp arşı alaya yükseliyordu. Konuşmadan konuşmak, yaşamadan yaşamak halini yaşatıyordu bana kitabın satırları..

Ve Rabia Meydanı

Bir Tespih’in taneleri gibi yan yana dizilen Küçük küçük çadırlar Rabia meydanını adeta bir panayır alanı sahasına çavıyordu.

Oyun oynayan çocuklar,

yemek pişiren anneler,

kur’an okuyan gençler ve namaz için hazırlıklar yaban babalar…

hepsi birer dava erleriydi.

İnsanların yüzündeki tebessü,  gözlerdeki tevekkül umudu ve zaferi işaret ediyordu. Ölüme meydan okuyan gençler  zafer ışıklarını daha da yakınlaşıyordu.   Öyle ya bazen ölerek de (Şehit) zafere ulaşabiliyor insan.

Sayfaları çevirirken, meydanın sırlarının bir bir önüme serildiğine şahitlik ediyor, beni alıp mısır’a götürüyordu.

Semalara yükselen ezan sesi, dualarda yapılan yakarışlara karışıp göğe yükseliyordu.

Ve Tarih 14 ağustos 2013  sabahın 6’ısını gösteriyordu. Meydan sakinleri yeni yeni uyanmış, erkekler ve gençler namazdan çıkıp çadırlarına doğru yürüyordu. Meydanın görevli üstatları ise gün içinde yapılacak etkinlikler  için çadırların arasında bir araya geliyor, günün programları hakkında istişarelerde bulunuyorlardı. Meydanı ölüm sessizliği kaplamış, tıpkı kefen giymiş ölü gibi sesiz bir şekilde gömüleceği anı bekliyordu. Aslında ölümler artık meydanın bir parçası olmuş, adeta kronik bir alışkanlık haline gelmişti.

İnsanlar ne de kolay alışıyordu ölüme.

Kim bilir belki bu kez bu meydan yok edilecekti. Saatler 6 30 u gösterdiğinde  çadırlar ölüm sessizliğine bürünmüş saplanacak hain kurşunları bekliyordu adeta…

Ve darbeciler

Mısır polisi ve ordusunun ortaklaşa düzenleyeceği müdahale  için son hazırlıklarını yapıyor, meydanda tek bir kişi dahi sağ kalmayacak şekilde askeri planlarını yapıyorlardı. Çok geçmeden silah sesleri meydanı sarmıştı bile. Her taraftan silah sesleri, patlama gürültüleri, dumanlar, buldozerler  ve keskin nişancılar  meydanı silip süpürüyordu. Çocukların çığlıkları, annelerin feryatları silah seslerine karışıp gidiyordu. Tek bir çadır dahi sağlam kalmamış, insanlar adeta bir meta gibi buldozerler tarafından süpürülüp gidiyordu. Binlerce şehit ve yüz binlerce yaralı..

Evet..

İşte bu duygu ve düşüncelerle, bu his ve gözyaşlarıyla Fırat’ın serin sularına karşı üstat Cemal Abdulsettarın  Şehadet-i Ala Milad-i Ummet-in Fi Rabia Essümüd’’ (Rabia Meydanında Hayat Bulan Bir Ümmet ) adlı eserini Türkçe’ye çevirdim. Mısır da adalet temelden silinmiş, yargı darbecilerin eline geçmiş dünyada eşi ve benzeri bulunmayan bir katliama imza atmıştı.

Celal Demir

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.