Sevgili Cemaat İtiraf Edelim Biz Suçluyuz
İtiraf edelim, biz suçluyuz. İtiraf edelim bugün bizler yani din görevlileri imam hatipler, vaizler ve müftüler dine bağlı olmak adına dini duyarlılık adına entelektüel ve okumuş kuşağımıza karşı suçluyuz. Eğer açık ve keskin bir özeleştiri yaptıysam hakkınızı helal edin, ama eğer başlık veya yukarıdaki cümleler içinizdeki sese tercüman olduysa hafif bir sızlayışı hissetiyseniz o zaman beni bağışlayınız.
Gerçeği haykırmak zihnimizin arka planındakini dışa yansıtmak gerçekleri dile getirmek acıdır. Bir şeylerin arkasına sığınıp gizlenmek, nefse daha tatlı görünür genelde gönülleri hoşnut etmeyi bir tarafa bırakalım artık ve içimizdeki sese kulak verip, bu hastalığa karşı duralım doğru ve acıyı söyleyelim ve evet Sevgili Cemaat :
Değerli öğrenciler, Öğretmenler , Aydınlar ve düşünceye kendini adamışlar biz suçluyuz …
Biz suçluyuz : Çünkü elimiz öpüldüğünde halk bize sevgi ve saygı gösterdiğinde önümüzde insanlar el pençe durduğunda, toplumun her kademesindeki insanlar bize hocam dediğinde tüm bunları bize din adına dini saygınlık adına yapıldığını unuttuk. Olduğumuz makamın entelektüel ve aydın durumunu hiçbir zaman yaşamadık, ağır bir sorumluluk altına girdiğimizi hiçbir zaman düşünmedik. Hep ayın on beşini bekledik hiçbir şeyimiz değişmedi namazlarımızı kıldık, dualarımızı yaptık, meclislerde kürsülerde geleneksel sıcak ve duygulu sözler ve bol sevap bezeli konuşmalar yaptık.
Ama o meclisin nelerle savaştığını, nelerle savaşması gerektiğini bilemedik. İnanan veya inanıyor gibi görünen o meclisin, sosyal çevrelerinde dine ve manevi dünyaların da en büyük tehlikelerini en dehşetli yozlaşmalarına değinmedik. Onlara dinin ilerici , modern ve yaşanan resmini sunamadık. Onlara cennetteki köşklerden bahsettik hep ama bu dünyada medeniyet, maddeye, ticarete hakim olma gibi bir daireye sahip olma düşüncesini veremedik. Fakirliğin erdemlik olduğunu , Peygamberin açlıktan bağrına taş bağladığını söyledik evet bu doğru ama bunla beraber ‘açlığa razı ve şükretmeyle beraber kalkınmanın dünya çarkının madde ile para ile döndüğünü ‘ unuttuk. Okumayı hiç sevmedik , okumadık zaten. Okuduğumuz için bu makamda olduğumuzu dilimizle ifade etmemiş isek bile, halimiz bunu ifade etti. Okuduysak bile , ilmihal kitaplarını okumayı aşamadık. Şiirleri, dünya klasiklerini, tercümeleri, sanat ve edebiyat eserlerini okumak aklımızdan bile geçmedi.
En temel mesleki yükümlülüğümüz olan Kur’an’ı Kerim’ i ve sünneti dahi öğrenemedik işte. Böyle rahat bir ortamda, rahat bir koltuk da, rahat bir camide sorumluluk görevini tamamlamış düşüncesiyle yaşayıp gitmekteyiz. Kapalı , emniyetli rahat bir havayı solumakla yetinip gidiyoruz.
Şimdi soruyorum…..!
Etkinliği artan batı kültürü altındaki İslam kültürünü kim anlatacak? Batı düşüncesine karşı, dini düşünceyi kim öğretecek , bu görev kimin acaba ? Kim Bu kuşak ve çağın dini entelektüelliğini ortaya koyacak ? Başka başka kültürlerin olduğu (televizyon kültürü, batı kültürü geleneksel kültür vs) bu çağımızda sosyal politik ve düşünsel anlamda kim dini tasavvuru savunacak ve anlatacak ?
Çağımızdaki batıl felsefi düşünceleri karşı kim İslam felsefesini sunacak, bu kimin görevi acaba, Kur’an’ı Kerim’i ve sünneti kim okuyup etüt edecek? İslam tarihini , dinler tarihini , din sosyolojisini, din felsefesini kim okuyacak ve kim bu alanlarda sonraki kuşağa eser bırakacak ? Acaba ne zaman bu insani sorumluluğun bilincine varacağız? Bu dini sırtından rızkımızı temin etmiyor muyuz? İtibarımız bu sıfatın verdiği itibar değimlidir? Bu cübbeyi çıkardığımızda şöhretimiz kapımızın önünden öteye geçer mi acaba ?
Ve yine soruyorum günahkar olmakla karaladığımız, laubali olmakla suçladığımız gerçeği kavramamakla suçladığımız cemaatimizi ve toplumumuzu biz değil de kim yetiştirecek , kim bilinçlendirecek ? Bizim görevimiz sadece topluma gusül, abdest, taharet vb. gibi konuları anlatmak mı acaba? İnsanlara veya cemaatimize tavsiye edecek kaç eser okumuşuz veya kaç eser adı biliyoruz acaba? Onların diline, arzularına ve mantığına dini bilinci yerleştirecek onları dine yöneltecek nelere sahibiz acaba? Konuşma ve vaazlarımızda hep ölüm ve ölüm ötesi hayatımı hep anlatacağız ? Dinin bu gününü, hayata bakışını hiç anlatmayacak mıyız ? Dualarımızda hep hastalara şifa, dertlilere deva , borçlulara eda diye hep devam mı edeceğiz ? Sorumluluğumuza, bilincimize, idrakımıza duyarlılığımıza bakış açımızın dinileşmesine hiç mi dua etmeyeceğiz ? Görev bilincimiz taşıdığımız bu yüce kimliğimiz hep bu şekil camide yatalak mı kalacak? Hayatımız hep hanımımıza ve çocuklarımıza zaman ayırmakla mı geçecek, akraba ve eş dost ziyaretinden başka bir programımız olmayacak mı ? Kendimize ait bir kütüphanemiz hiç mi olmayacak? Hiç mi toplumsal duyarlılığımız oluşmayacak ? Peygamberimizin (s.a.v) ‘in hayat ve yaşam biçimi bizim idrakimize hiç etkisini göstermeyecek mi ? Evlerimiz evlerimizin dekoru herkesinki ile aynı mı olacak, biraz olsun sünnete uygun olmayacak mı hiç ? En azından taşıdığımız kimlik adına yine soruyorum her şeyimizi imanımızın hatırına gözden geçirmemiz gerekmiyor mu ? Rehavetin o tatlı çemberinden hiç mi kurtulmayacağız ? İnsanlık, ahlak idare, sorumluluk, hayır, şer, cihad, hizmet vs gibi kavramları dilimiz hiç mi ifade etmeyecek ? Bu Kur ‘an’ı biz değil de kim okuyacak, acaba o hadisler hep öyle kitap sayfalarında okunmayan ve yaşama aktarılmayan olarak mı kalacak ? Kur’anın hidayet ve yol göstericiliği kimin için olacak ve kim Kur’anın yol göstericiliğine refakat edecek? Bu ilahi mesaj olan Kur an’ı hep hatim amacıyla mı okuyacağız, hiç mi etüt yapmayacağız? Namazlarımız adetleşmiyor mu? Kıldığımız bu namazların hedef ve felsefesini ne zaman öğrenip cemaatimize bu bilinci vereceğiz.
Ne zaman Ne zaman? Bütün bu gerçekleri dini sorumluluk taşıyan herkesin fark ettiğine inanıyorum. Bu farklılığı fark eden bir Müslüman olarak bir Diyanet çalışanı olarak bunları kaleme aldım kuşkusuz bu yazdıklarım salt yaşadığım o içsel rahatsızlığın hatırınadır. Eğer bu görüşüm doğru değilse bile inanın niyetim halisanedir ‘bu feryat sorumluluk bilincini’ yitirenlerdir.
Celal Demir
Yazar – Çevirmen
Henüz yorum yapılmamış.