Sidra Dergisi Röportaj

18.12.2021
1.669
Sidra Dergisi Röportaj

SORULAR

1.” Sığınmacı, Mülteci, Göçmen, Muhacir” ifadelerinden hangisini tercih edersiniz? Neden?

Celal Demir: Sığınmacı, Mülteci ve Göçmen kavramları, uluslararası hukukta tanımı belirtilmiş, ülkeler nezdinde bir statü ve yer verilmiş ifadelerdir. Burada tabi ki bu kavramların uluslar arası hukuktaki tanımına girmeyeceğim fakat şunu ifade edebilirim: Bu kavramlar bana yitici, alanı daraltılmış, mahpus kavramlar gibi geliyor. Zira ülkeler, genel anlamda kendi ulusal çıkarlarını göz önünde bulundurarak Sığınmacı veya Mülteci veya Göçmenlere muamele ediyor. Yani İnsani hal, durum biraz daha arka planda kalıyor ve yasal mevzuat neyse o uygulanıyor. Muhacir kavramı ise daha tarihsel bir kavramdır. Daha çok paylaşımcı, kardeşçe muamele, saygı ve sevgiyi ifade ediyor. Muhacir Ensar ilişkilerinde olduğu gibi. Muhacirin tehciri (Dışlamak) diğer kavramlarda adeta birleşmiş olduğundan tabi ki Muhacir ifadesini kullanmayı tercih ederim.

2. Bir yazarımız :” Muhacirler, yılkı atlarına çok benzerler. Onlar da gözden çıkartılmışlardır. Ölümleri beklenenlerdir.” der. Modern dünyanın genel bir bakışını anlatan bu ifadeleri nasıl değerlendirirsiniz?

Celal Demir: Muhacir, İslami bir kavramdır. Hatta Allah’ın göç edenlere verdiği bir isimdir. Allah, hicret edenlere hem dünyada güzel bir yer, hem de ahrette mükâfat vereceğini beyan etmiştir. Dolayısıyla sadece kavramsal tanım açısından bakılmamalıdır. Hicret veya muhacir her ne kadar peygamber (s.a.v) dönemi için kullanılan iki terim olsa da günümüze kadar sürekliliği gelen ve devam eden bir kavramdır. Zulüm ve kötülük diyarından başka bir diyara göçtür hicret.

Allah (c.c) Hicret ve Muhaciri şöyle tarif eder: “Nihayet Rableri dualarına şöyle karşılık verdi: Gerek erkek olsun gerek dişi olsun, her bir çalışanın hiçbir işini boşa çıkarmam. Birbirinizdensiniz. Hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, Benim yolumda işkenceye uğrayanların, savaşanların ve öldürülenlerin günahlarını elbette örteceğim. Allah katından mükâfat olmak üzere onları altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Mükâfatın en güzeli Allah katındadır.” Ali- İmran 195.  “Kim, Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde yerleşecek çok yer ve bolluk bulur. Kim, evinden Allah’a ve Resulüne muhacir olarak çıkarsa, sonra da ölüm kendisine erişirse, muhakkak onun sevabı Allah’a düşer. Allah, bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” Nisa /100.

Kur’ani perspektif muhaciri övgü ile anarken modern dünya görüşleri bu övgüden tamamen uzaktır maalesef.  İslami gelenek muhaciri övmekle kalmamış, muhacire el uzatmayı, yardım etmeyi de övmüştür. Modern dünyada iletişim ve ulaşım alanındaki gelişmelerle birlikte ilerleyen kürselleşme süreci beraberinde yer değiştirme isteğini yani göç olgusunu ortaya çıkarmıştır.    Ama modern çağdaki göç algısı İslami gelenekteki muhacir kavramından tamamen uzak olarak ortaya çıkmaktadır.  Modern çağ algısında tehcir, dışlama, ötekileştirme hakimken İslami gelenekte durum tam tersidir. Benimseme, kucaklama, üstün görme vardır. Hatta İslami gelenek muhaciri cennete götüren bir vesile, takarrup olarak görür.  Dolayısıyla evet, modern çağda muhacirler ölümleri beklenenlerdir. Kıymeti anlaşılmayan, dışlanan, hayatın kıyısına atılanlardır.

3. Dünya genelinde 65 milyon mültecinin olduğu ve bunların yarısının (30-35 milyon) çocuk olduğu tahmin ediliyor. Göçten en fazla etkilenenlerde birinci sırada çocuklar yer alıyor, ikinci sırada kadınlar. Aslında bir kadın göç ettiğinde bir medeniyet göç eder. Kadın ve çocuklarla ilgili yapılanları / yapılacakları değerlendirir misiniz?

Celal Demir: Evet, doğrudur. Suriye de neredeyse nüfusunun yarısı göç etmek zorunda kaldı. Yerinden edilen Suriyelilerin %75 ini  kadın ve çocuklar oluşturuyor. Görev yaptığım Barınma merkezi istatistiksel verileri aşağı yukarı bu yüzdelikle paraleldir.  Görevim ve ilgim gereği farklı iller de ve farklı barınma merkezlerinde yaklaşık 1500 kişi ile görüşmeler yaptım. İstisnasız tüm görüştüklerim ‘’Göçmen, mülteci’ kavramlarından nefret ettiklerini söyledi.  Genel olarak mültecilerin mülteci olmaktan kaynaklı sorunlarının yanı sıra kadınların daha özel sorunlar yaşadığını söyleyebiliriz. Aslında savaşlarda en çok kadınlar ve çocuklar doğrudan etkilenir ve zorlukların en çetinine onlar maruz kalırlar.  Gerek devlet ve devlet kurumları gerekse Sivil toplum kuruluşlarımız Muhacir kadın ve çocuklarla ilgili yerel, ulusal ve uluslar arası düzeyde çalışmalar yürütüyor. Gözlemlediğim, duyduğum veya dinlediğim sorunları şöyle özetleyebilirim:

  • Eşlerin kadın ve çocuklarını terk etmesi: birçok erkek, ya savaştığı için veya iş vadi nedeniyle çocuklarını terk edip gidiyor. Buda ortaya babasız ve himayesiz bir aileyi doğruyor.   Aslında sayacağımız diğer sorunların tamamının temelinde bu yatıyor.
  • Cinsel Sömürü ve Fuhuş: Aile koruyucu yani baba olmadığından hem anne hem çocuklar daha rahat davranabiliyor. Örneğin hesap vereceği kimse olmadığından anne veya kız çocukları daha rahat davranıyor buda beraberinde cinsel istismarı doğuruyor.
  • Erken Yaşta Evlilik: Erken yaşta evlilik her ne kadar Arap kültüründen kaynaklı bir durum olsa da mülteciler için bu durum farklıdır diyebiliriz. Ebeveyn, genel de maddi sıkıntılar yani rızık endişesiyle kız Çocuklarını erken evlendirebiliyor. Veya Namusu koruyamama korkusu ile de bazen evlilikler olabiliyor.
  • Okuyamama: Örf  adet ve geleneklerden ötürü Ebeveyn çoğu zaman kızlarını üniversite tahsiline iştiraki konusuna izin vermemektedirler. Bunun asıl sebebi ise karma eğitim yani kız erkek karışık sınıflarda eğitim gördüğü ve namus korkusu.

Kadın ve çocuklarla ilgili sorunlar bunlardır. Yapılacaklar da bu sorunların olduğu daire içinde değerlendirilmelidir. Buna göre yapılabilecekleri de şöyle sıralayabiliriz:

  • Aile bütünlüğünü korumak, eşlerin yasal haklara sahip olması için evli çiftler için resmi nikahı şart kılmak.
  • Kadınların ziraat alanında çalışmasını engellemek
  • Aile bağını güçlendirmek için seminerler düzenlemek
  • Eşinden boşanan kadınlara sosyal yardım vakfından resmi yardım sağlamak
  • Ücretsiz Arapça eser dağıtmak

4. Gaziantep, Türkiye’nin en fazla mülteci alan şehirlerinden biri. Ensar- Muhacir kardeşliği bağlamında nasıl bir sınav veriyoruz?

Celal Demir: Eski Diyanet işleri başkanımız prof. Dr. Mehmet Görmez hocanın Nizip geçici barınma merkezi ziyaretinde sarf ettiği şu cümleyi hiç unutmuyorum: ’’ Arkadaşlar sizler cenneti uzakta ararken Allah Cenneti ayağınıza getirdi. Savaş mağduru bu mazlum mağdur insanları muhacir bizlere de Enser olma fırsatını verdi.’’  Yine sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğanın Nizip ziyaretinde söylediği şu cümle manidardır: ’’ Bizler Ensar olamayız. Ne zaman ki bu insanları evlerimizde ağırlarsak işte o zaman gerçek anlamda Ensar oluruz.’’  Sözleri aslında her şeyi ortaya koymaktadır.

Evet, gerçekten Allah (c.c) bizlere büyük bir fırsat verdi. Yurtlarından edilen bu insanlara ev sahipliği yapma fırsatını verdi. Yetimin başını okşama, ona el uzatma fırsatını verdi. Mazlumun duasını alma şansını verdi. Kısaca Aslında göçmenler, mülteciler, muhacirler bizler için cennet kapısını aralama vesilesidir. Tabi ki Suriye krizini bu tefehhümle karşılayıp bir şeylerin çabasında olan insanların olduğu gibi bunu bir yük olarak gören insanlar da vardır.

5. Göç, bir mekan değişikliği değildir. Göçün sosyolojik, psikolojik ve kültürel değişimleri de beraberinde getirdiğini biliyoruz. Bu bağlamda Gaziantep’te nasıl bir değişim gözlemlediniz?

Celal Demir: İnsanlar, özellikle de Müslümanlar sebepsiz göç etmezler. Her göç’ün mutlaka bir veya bir çok nedeni vardır. Ekonomik, sosyolojik, doğal afetler ve savaşlar göçün sebepleri arasında sayılabilir. Her  ne kadar göçler, türüne göre göç edilen ülkeye kültürel, psikolojik, sosyolojik açıdan etkiliyorlarsa da daha çok İslami gelenekleri taşıma noktasında daha belirgindir. Tarih boyunca Müslümanlar, göç ettikleri ülkelere kendi İslami geleneklerini, hassasiyetlerini de taşımışlardır. Bu bağlamda elbette ki göçler İçtimai yapıları etkiler ve bu durum  göç alan ülkelerde bariz bir şekilde görülür.  Bugün yaşanan hadiseler (Suriye, ırak, mısır, yemen vs ülkelerinde yaşananlar ) gösteriyor ki Türkiye ciddi anlamda göç almış ve göç almaya devam edecektir. Sizin de belirttiğiniz gibi göç alan illerimizin başında da Gaziantep geliyor.  Gaziantep, yaklaşık 400 bin Suriyeli ve Iraklı muhacire ev sahipliği yapıyor. Bunların 25 bini kamplarda geriye kalanı ise şehirde yaşıyor. Buna karşılık ilimizde (Gaziantep)  bazı kimseler özellikle özellikle Suriyeli muhacirlerin gelmesiyle birlikte  mülteci karşıtı söylem ve hareketlerde bulunmaktadırlar. Öncelikle biz Müslümanlar olarak göç olayları karşısında duruşumuzu belirlerken İslami açıdan bakmalıyız. Hicret, muhacir, ensar kavramlarını hatırlamalıyız. Konuyu böyle algıladığımızda kanımca durum tamamen değişir. Şöyle ki : az önce verdiğimiz muhacir sayıları içerisinde ciddi anlamda Alim, meslek sahibi, akademisyen vs bulunmaktadır. Mesela büyük İslam alimi Said Havva’nın oğlu Dr. Ahmet Said Havva ilimizde bulunmaktadır. Bu kişilerden istifade etmek  Müslümanlar için bir fırsattır.  Bu bağlamda Gaziantep’te ciddi bir değişimin olduğunu düşünmüyorum.

6. Suriye’deki savaşın 8. yılındayız. Kamp hakkında bilgi verebilir misiniz? ( Kaç kişi yaşıyor? Ne zaman kuruldu? Sosyal hayat nasıl? ……..)

Celal Demir: Suriye deki iç karışıklıktan dolayı 2012 yılından itibaren Ülkemize sığınan Suriyeli misafirlerimiz için Nizip’te  ilçe merkezine 10 km uzaklıkta 330.000 km2 üzerine kurulmuştur.  Kamp, Ağustos 2012 yılında kapılarını Suriyeli muhacirlere açmış, yaklaşık 9 bin kişi burada barınmaktadır. Hayatın idame etmesi için her türlü şartlar devletimiz tarafından düşünülmüş ve adeta bir turistik şehir görünümündedir.

  • BARINMA

Tarih boyunca kitlesel olarak yerinden edilenler olduğu gibi bugün de Suriye de ki iç savaştan ötürü yüz binlerce insan ülkemize sığınmak zorunda kaldı. Barınma bu insanların en öncelikli ihtiyaçlarından biri olduğu için Ülkemize sığınan Suriyeli misafirlerimizi Afad başkanlığının onayı ile konteyner kentlerimizde içinde lavabo, banyo, mini mutfak tezgâhı ve iki odası  konteynerlere yerleştiriyoruz.

Çadır Kentimizde ise gerekli tüm ihtiyaçların tedarik edildiği  soğuk ve sıcağa karşı dayanıklı çadırlarda ağırlıyoruz. Daha sonra burada yaşamlarını sürdürebilmeleri için temel ihtiyaçlarının tamamını gün içinde karşılıyoruz. Yaz ve kış koşullarına uygun olarak ta gerekli ısınma ve soğutma cihazları, ev araç gereçleri vs gibi tüm ihtiyaçlarını tedarik ediyoruz.

Konteyner kentte 908 adet yaşam konteynerleri bulunmakta olup çadır kentimizde ise 1873 yaşam çadırı bulunmaktadır. Her konteynerde 24 saat sıcak su bulunmaktadır. Konteynerlerlerde yaşayanların tüm ihtiyaçları ve konteyner bakım onarımları teknik ekimiz tarafından 24 saat esas alınarak hizmet verilmektedir. Çadır Kentimizde ise her mahallede umumi banyo, lavabo, bulaşıkhane bulunmaktadır. Ortak kullanım alanlarındaki banyo, Lavabo, bulaşıkhanelerin temizliği ise hizmet alım yolu ile saha da görev yapan personellerimiz tarafından karşılanıyor.

  • EĞİTİM

Eğitim, gençlerin gelişiminde hayati bir öneme sahip olduğu için ciddi bir önem arz eder. Ekip olarak kamplarımızda eğitime ayrıca önem veriyoruz.

Bunun için gerek Suriyeli, gerekse Türk öğretmenlerimizle periyodik aralıklarla toplantılar düzenliyor, geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızın/ gençlerimizin okullaşma oranını arttırmanın yollarını değerlendiriyoruz. Ayrıca 151 gönüllü Suriyeli öğretmenimize Eğitim seminerleri veriyoruz.  Suriyeli gençlerin, çocukların en iyi koşullarda eğitimlerini sürdürmeleri için konteyner kentimizde tam teşekküllü bir adet lise binası, bir adet orta öğretim binası ve anaokulu bulunmaktadır. Çadır kentimizde ise 1 adet prefabrik okul ve 48 adet konteyner sınıf bulunmaktadır. Ayrıca kamplarımızda eğitimleri yarıda kalan Suriyeli gençlerin eğitimlerini sürdürmeleri için TOMER iş birliği ile kampımızda 2 adet Tomer Türkçe dil kursu bulunmaktadır. Suriye’nin geleceğini teşkil edecek bu gençler  yarın ülkelerine döndüklerinde birer Türkiye gönüllüsü olmalarını hedefliyoruz. Tarihsel ve kültürel zenginliklerimizin tanıtımı için seminerler vermeye devam ediyoruz.

  • SAĞLIK

Suriye deki iç savaş nedeniyle Suriyeli misafirlerimizin en çok ihtiyaç duyduğu hizmetlerden birisi de sağlık hizmetidir. Çoğunluğunu kadın ve çocukların oluşturduğu Suriyeli misafirlerimizin bir kısmı kalıcı hastalıklar taşımakta diğer bir kısmı ise  savaş nedeniyle engelli veya yatalaktır.

Bu nedenle kamplarımızda bulunan  Sahra hastanelerimizde  19 u Devlet memuru, 23 Suriyeli hekim, 23 hizmet alımı personeli ile 24 saat esasına göre  sağlık hizmeti sunuyoruz. Sahra hastanelerimizde tedavisi mümkün olmayan hastalarımız ise sırasıyla Nizip veya Gaziantep ilindeki hastanelere sevkleri yapılmaktadır. Tüm hastalarımızın ulaşım, ilaç ve muayene giderleri Afet acil durum ödeneğinden karşılanmaktadır.

  • DİN HİZMETLERİ

Kamplarımızda misafirlerimizin ibadetlerini sürdürecekleri 8 adet Cami ve 9 adet Kuran Kursumuz bulunmaktadır.  Din hizmetleri büromuz aracılığıyla dini gün ve gecelerde çeşitli etkinlikler düzenlenmekte ve özel hafızlık sınıfları oluşturulmaktadır. Camilerimizde imam hatip ve Kur’an kursu öğreticiliği yapan Suriyeli gönüllü hocalar ise İlçe müftülüğümüzün oluşturduğu komisyon marifetiyle belirlenmektedir.

Ayrıca kamp idaresi tarafından Din eğitimi almış fakülte mezunu Suriyeli misafirlerden Vaiz olarak belirlenen hocalar tarafından beş vakit namaz sonrası dini sohbetler verilmektedir. Din hizmetleri bürosunun belirlediği Kuran Kursu Öğreticileri tarafından yılın tamamında Suriyeli çocuklara Kur’an, tecvit, hadis, ahlak vs dersleri verilmektedir.

  • YAŞAM

Suriyeli misafirlerimizin kamp içerisinde düzenlenen sosyal etkinliklere katılımlarını arttırmak amacıyla ev ziyaretleri yapılmaktadır.

Barınma merkezlerimizde Dikişi nakış, mozaik, halı dokuma, kuaför, resim vb kurslar yer almaktadır. Yine Kamp içerisinde yer alan Halı sahamızda halı saha maçları düzenleyip mahaller arası turnuvalar düzenlenmektedir.

Yine kamplarımızda Suriyeli misafirlerimizin alışveriş yapacakları marketler bulunmaktadır.

  • SOSYAL VE KÜLTÜREL

Kamplarımızda Barınma, sağlık, yaşam, izin ve eğitimin yanı sıra aşağıda belirtilen  ve faaliyetlerde yer almaktadır.

  • Resim kursu
  • Resim sergisi
  • Halı kursu
  • Bilgisayar kursu
  • Bayan erkek Kuaför kursu
  • Dikiş nakış kursu
  • Mozaik kursu
  • Türkçe dil kursu
  • İngilizce dil kursu
  • Çerkezce dil kursu
  • Kuran kursu
  • Düğün merasimleri
  • Bilgi yarışması
  • Çocuklar için sinema
  • Hafızlık kursu
  • Aile eğitimi sunumları
  • Tarihi mekanları ziyaret
  • Cami dersleri
  • Hadis yarışmaları ve özel hadis ezber sınıfı
  • Moral ve motivasyon şenlikleri

7. Kampı ziyaret eden önemli kişiler ve liderler kimlerdir? Ziyaret esnasında yaşananlardan bahsedebilir misiniz?

Celal Demir: Yurt içinden ve yurt dışından sürekli yetkililer buraya ziyarete geliyor sakinleri ile tanışmak istiyorlar. Yüzlerce üst düzey yetkili buraya gelmiş, kamp ile ilgili hayranlıklarını gizleyememişlerdir.

Sayın Cumhurbaşkanımızın Eşi Emine Erdoğan, Almanya Başbakanı Merkel, Katar Emiri Şeyh Temim’in Annesi Şeyha Moza Bint Nasır,Almanya Bağımsız Bavyera Eyaleti Devlet Başkanı Dr.Beate Mark, Avrupa Parlamenterler Meclisi Başkanı Anne Brasseur, BM Kalkınma Programı UNDP Başkanı Helen Klark, Hollanda Dışişleri Bakanı Bert Koenders, Kanada Senatosu İnsan Hakları Komitesi Başkanı Mobina Jaffer ve Nuralla, NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen ve Numan Kurtulmuş, Almanya Federal Cumhuriyeti Ankara Büyük Elçisi ve Siyasi Protokol Musteşarı Thomas trille, Avrupa Birliği Terörle Mücadele Koordinatörü Gilles De Kerchove, Fransız Senatosu Suriye Dostluk Grubu Başkanı Senatör Jean Pıerre Vıal, İsviçre Dışişleri Bakanlığı İnsani Yardım Başkanı Manuel Bessler, Büyük Elçilik Müsteşarı Didıer Chassot, Obama’nın Eski Asistanı, Beyaz Saray Eski Güvenlik Kadrosu Direktörü, Obama Kabinesi üyesi, BM Daimi Temsilcisi, Büyükelçi Samantha Powe vb birçok isim burayı ziyaret edenler arasında sayabiliriz.

8. Kuşkusuz, her mültecinin ayrı bir hikayesi vardır. “Kelebekler de Ağlar” kitabınızda sizi en çok etkileyen hikayeleri kitaplaştırdınız. Kitabın hikayesinden bahseder misiniz?

Celal Demir: Kimi acılar dilsizdir… Ve kimisi tarifsiz… kimi acıları kaleme almak ise doğuştan görme engelli birisinin sarp dağları, engin denizleri, yemyeşil ormanları, masmavi gökyüzünü, sınırsız bir evreni resmetmeye çalışması gibi bir cürettir…

Hele de acının bile acıdığı bir acıyı yazmak sanırım sadece binlerce acıyı tatmak, acılarla hemhal olmak ve bizzat yaşamakla mümkün. “Kelebekler de Ağlar” kitabını sanırım bir başka türlü tarif etmek mümkün değildir.

’’Kelebekler de Ağlar’’ kitabı baba Hafız Esad tarafından gerçekleştirilen Hama katliamında eşini; oğul Beşşar Esad tarafından gerçekleştirilen Suriye savaşında ise bir kızını ve  iki damadını kaybetmiş, 20 yetimi himaye eden yürekli  ve cesur bir kadının garip yaşam öyküsünü  cümlelerin sırtına yükleyen muhteşem bir eserdir.

’’Kelebekler de Ağlar’’ kitabı düzenli ve sıradan bir hayat yaşarken milyonlarca Suriyeli kadın gibi mülteci olmuş, savaşın başkahramanlarından biri haline gelmiş, yürekli bir annenin gerçek hikâyesidir.

’’Kelebekler de Ağlar’’ Türkiye’nin tüm dünyaya kamplar üzerinden bir insanlık dersi verdiğini somut örnekleriyle okuyucusuna resmediyor. Öte yandan Türkiye’nin dünya tarihinde bir ilki gerçekleştirdiği, bir devletin şefkat elini okuyucunun önüne örnekleriyle seriyor.

’’ Kelebekler de Ağlar’’    7 yıllık kamp görevim boyunca gözlemlediğim,  tanık olduğum binlerce hikâyeden birisidir.

’’Kelebekler de Ağlar’’  Suriyelilerin yaşadığı derin acıları satırların arasına sıkıştıran tarihi bir vesikadır. 1982 Hama katliamından Nizip’e sürüklenen Verda El Hacci ile kızlarının dramı üzerinden Suriye rejimimin zulmüne ışık tutan eser, alanında yazılmış ilk kapsamlı çalışmadır.

’’Kelebekler de Ağlar’’  Baba  Hafız Esad’ın başlattığı ve uğul Beşşar Esad’ın zirveye taşıdığı zulmü gerçek bir hikaye üzerinden okuyucusunun insafına bırakıyor.

Kısacası Acı, hüzün, çaresizlik, sabır, metanet, kadere rıza, bu hikâyede birleşiyor. Tamamıyla gerçek olan bu hikâyede bir mülteci annenin zorluklara karşı dirayetini ve Türkiye’nin merhamet elini göreceksiniz.

9. Sorular dışında, değinmek istediğiniz bir konu varsa, ekleyebilirsiniz.

Celal Demir: Kelebekler de Ağlar kitabımdan birkaç satır paylaşmak istiyorum:

Mayıs 2013 tu. Ağaçları yeşermiş, bütün çiçekler açmış, Tabiat tüm cömertliğiyle doğal kokusunu etrafa yaymıştı. Kış boyunca saklanan canlılar tüm cömertliğiyle kendini dışarıya bırakmıştı.

Fırat nehri köprünün kalın beton ayaklarına dolanarak derin derin akıyor, suya kah yaklaşan, kah uzaklaşan kuşlar cayır cayır ötüyordu.

Birecik ilçesi yönünde üçgen şekilde kurulan kamp, adeta turistik bir şehri andırıyordu. Önünde uzayıp giden otoban köprüsü,  hemen sağında Fırat nehri ve solunda yemyeşil tepeler bu şehri küçük İstanbul yapıyordu.

Kamp’ın sokak lambaları,  Köprünün ışıkları Fırat’ın serin sularına loş ışık veriyor tadına doyumsuz bir manzara oluşturuyordu.

Semalara yükselen mahzun ezan sesi, çocukların neşeli kahkahaları bu kampı adeta kalabalık bir şehir kılıyordu.

Yan yana, uyum içinde uzayıp giden konteynerler, geniş caddeler, çocuk parkları yeni yeni yeşeren ağaçlarla yeşilleniyordu. Fırat nehrinin deli sularına karşı yükselen Cami minaresi adeta her türlü zorluğa karşı sabrı haykırıyordu.

Kamptan içeri girdiğinizde yüzünüzü Fırat’ın serin sularından yükselen müthiş bir tabiat kokusu okşuyor, limana yanaşmış bir geminin kamarasında oturuyormuş hissini veriyordu.

Alış verişten dönen annelerin memnuniyeti ise ellerindeki poşetler ve yüzlerdeki tebessümden gayet iyi anlaşılıyordu.

Sakinlerine zarar gelmesin diye tel örgülerle çevrili bu şehir her türlü hizmetleri sakinlerine sunuyordu.

Sağda yer alan kayıt kabul binası ile gelen misafirler kayıt altına alınıyor, geçici bir kimlik kartı veriliyor. Hemen onun az ilerisinde ise büyükçe bir depo yer alıyor.

Solda jandarma, biraz ilerisinde idare binası ve görevli konteynerleri yer alıyor. Misafirlere sağlık hizmetleri sunmak için inşa edilmiş küçük bir hastane, 24 saat esasına göre çalışan doktorlar, hemşireler tercümanlar ve ambulans aracı.

Sıra sıra dizilen okullar bölgesi ise adeta bir üniversite kampusunu andırıyor.  Kreş, anaokulu, ilkokul, ortaokul, lise, kütüphane, psikolojik destek odası, meslek edindirme kursları vs hepsi bu kampüsün içinde yer alıyor.

Dağın yamacına kurulmuş ’’ Sosyal Tesisiler’’ binası ise misafirlerin teknoloji ile iç içe olmasını sağlayacak şekilde dizayn edilmişti:

Bilgisayar odası, hemen karşısında Tv ünitesi, Kütüphane, Kuaför ve sanatsal ürünlerin yer aldığı bir Sergi salonu kamp sakinlerini hayata bağlıyordu. Tesisin sonunda ise kocaman bir çamaşırhane yer alıyordu.

Sosyal Tesisler binasının az ilerisinde, doğu tarafında aradığın her şeyi bulabileceğin büyükçe bir market yer alıyor. İnsanlar, ellerindeki kredi kartına benzer bir kartla gelip burada aile fertleri sayısına göre yüklenmiş olan para karşılığında dilediğince alış veriş yapıyor, eli dolu dolu poşetlerle konteynırlarına dönüyordu.

Kamp’ın doğu kısmı, üçgenin kesiştiği noktada yem yeşil bir halı saha, onun hemen yanı başında ikinci sosyal tesis ve kapısı Fırat’a doğu bakan Cami, Kur’an kursları hepsi bu kampı modern ve turistik bir şehir havasına sokmaya yetiyordu.

Burası Suriyeli muhacirler için hazırlanmış, dünya standartlarının üstünde bir kamptı. Sakinleri için iğneden ipliğe her şey düşünülmüş, hiçbir detay gözden kaçmamıştı.

Burada barınanların büyük bir kısmı ise ya yetim ya engelli ya da yaşlıydı. Yaklaşık beş bin kişinin barındığı bu kampta insana saygı ve merhamet vardı…

Tüm acılara rağmen kampta sıradan bir hayat vardı. Kamp sakinleri burayı öz vatanları gibi benimsemiş, kime dokunsan Türkiye’ye teşekkür etmekten aciz olduğunu ifade ediyordu.

Bu kampın her karış toprağında insan emeği vardı. Sunulan tüm hizmetler özveri ile çalışan bir ekip tarafından sunuluyordu. Burada çalışmanın belli bir saati de yoktu  zaten.

Değerli zamanlarınızı bize ayırdığınız için teşekkür ederiz.

Celal Demir: Ben teşekkür ederim.

                                                      SİDRA Dergisi Yayın Kurulu

 

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.